Mehmet ŞAHAN (PİR-Î FÂNİ)

Tarih: 02.12.2025 14:50

FARKINDA OLMAK

Facebook Twitter Linked-in

FARKINDA OLMAK

Sahip olduğumuz beş duyu; görme, işitme, dokunma, koku ve tat alma duyularıdır. 
Duyu organlarımız, çevremizdeki dünyaya ilişkin sürekli olarak bilgi toplar. Topladıkları bilgileri de beynimize elektrik sinyalleri şeklinde gönderir. Beynimiz gelen sinyalleri çözümler. Biz de böylece çevremizde olanların “farkında” (!) oluruz. 
Görme eylemini gözlerimiz sayesinde gerçekleştiririz.
İşitme, kulak sayesinde gerçekleşir. 
Dokunma duyusu, cilt ve deri altındaki özel duyu dokuları tarafından algılanır.
Koku alma duyusu, burun içindeki özel duyu hücreleri aracılığıyla gerçekleştirilir.
Tat alma duyusu ise dil üzerindeki tat tomurcukları sayesinde gerçekleşir. 
Ancak; bizim asıl konumuz bu organlarımızın doğal işlevleri değil, sürekli ilişki halinde bulunduğumuz insan ve içinde yaşadığımız çevrenin “Farkında Olmak!”

FARKINDA OLMAK

Görme eylemi: Gözümüz açık iken doğal olarak görme eylemi kendiliğinden gelişir. Baktığımız hemen her şeyi görürüz. Ancak, çoğu gez ne gördüğümüzün farkında bile olamayız. 
Baktığımız bir ağacın eni, boyu, cinsi, meyvesi, vb. nelerdir? Görebiliyor muyuz?
Baktığımız bir hayvanın cinsi, türü, yaşı, rengi, ihtiyaçları vb. nelerdir? Görebiliyor muyuz?
Baktığımız bir insanın hali, ahvali nicedir? Derdi kederi var mıdır? Herhangi bir sıkıntısı var mıdır? Hüzünlü mü, neşeli mi, sevinçli mi? 
Onun gözlerine baktığımızda haleti ruhuyesi nasıl, neler anlatıyor, neler düşünüyor görebiliyor muyuz?
Onun gözlerine baktığımızda kalbini, yüreğini görebiliyor muyuz?
Bizim bakışlarımızla onu sevdiğimizi, saydığımızı, önemsediğimizi, değer verdiğimizi anlatabiliyor muyuz? Ya da gözlerine baktığımız kişinin gözlerinde sevgi, saygı, şefkat, merhamet, vicdan görebiliyor muyuz?
Kısacası, baktığımız şeylerin her hâl-i ahvalini fark edebiliyor muyuz? 
Evet, sadece bakmak yetmiyor. Fark etmek, “Farkında Olmak” gerekiyor...

İşitme eylemi: Kulak sayesinde gerçekleşir; tüm sesleri en ince ayrıntısına kadar duyarız.
Ancak, asıl duymamız gereken sesleri duyabiliyor muyuz?
Mesela; yavrusunun rızkı için çırpınan bir kuşun ötüşünü, hayat arkadaşının hastalığına karşı çaresiz kalan bir hayvanın yürek atışını, alev alev yanan gözlerle insana yalvarışını duyabiliyor muyuz? 
Açlık ve susuzlukla inleyen, kimi kimsesi olmayanların, sevgi ve şefkate susayanların sessiz iniltilerini duyabiliyor muyuz? 
Duyduğumuzu zannettiğimiz seslerin bizlere neler anlatmaya çalıştıklarını fark edebiliyor muyuz?
Evet, demek ki sadece duymak yetmiyor! O seslerin istem ve isteklerini fark etmek, “Farkında Olmak” gerekiyor.

Dokunma eylemi, cilt ve deri altındaki özel duyu dokuları tarafından algılanır; dokunma, basınç, sıcaklık ve ağrı gibi uyaranları beyine iletir. Ancak, beynimizin algıladığı bu duyular kendimize ait duyulardır.
Dokunduğumuz bir canlının hissettiği basıncı, biz de hissedebiliyor muyuz?
Dokunduğumuz bir canlının hissettiği acıyı, ağrıyı, sancıyı biz de hissedebiliyor muyuz?
Dokunduğumuz bir canlının hissettiği hüznü, elemi, kaygıyı biz de hissedebiliyor muyuz?
Dokunduğumuz bir canlıya onu sevdiğimizi, önemsediğimizi, değer verdiğimizi  hissettirebiliyor muyuz?
Dokunduğumuz bir canlıya şefkat, merhamet ve muhabbetle yaklaştığımızı hissettirebiliyor muyuz?
Bir kuşun, bir hayvanın, bir yetimin, bir kimsesizin, bir çaresizin başını okşayabiliyor muyuz? Her dokunduğumuzda onların yüreğine de dokunabiliyor muyuz?
İşte bütün mesele bu! Hissetmek ve hissettirebilmek! Bir başka deyişle fark etmek, fark ettirmek; “Farkında Olmak!”

Koku ve Tat alma eylemi: Burun içindeki özel duyu hücreleri aracılığıyla kimyasal molekülleri algılar ve koku siniri vasıtasıyla beyne iletir. Burnumuz 10.000 değişik kokuyu ayırt edebilir. 
Dil, üzerindeki tat tomurcukları sayesinde tat alma eylemi gerçekleşir. Dilimiz beş temel tadı alabilir; tatlı, tuzlu, acı, ekşi ve umami (lezzetli tuzlu tat). 
Ancak, burun ve dilin kötü koku ve tatları aldığı gibi iyi ve güzel kokuları aldığını da bilmemiz gerekmektedir.
Kişi ve kişilere bağlı olayları değerlendirirken şüphe ve karamsarlıkla yaklaşırsak “burnuma kötü kokular geliyor” demekten kendimizi alamayız. İletişim içinde olduğumuz tüm canlılara karşı önyargılı suizan ile değil, hüsnüzan ve hoşgörü ile yaklaşmamız burnumuza pis ve kötü kokular gelmesine asla izin vermez.
Özellikle dillerden damlayan her sözün mutlaka muhatabına bal tadı vermesi gerekir. Bu tadı önce kendimizin hissetmesi lazım.  Ancak o zaman insanlara ne tattırdığımızın farkında oluruz. Ancak o zaman insanları ve dolayısı ile toplumu birleştirici bir görev yapmış olur.
Çünkü:
“Dilde; kan da akar, kanlı irin de 
Dilde; bal da akar, ballı ilim de!” (Pîr-i Fânî)

Tüm bu anlattıklarımızdan çıkaracağımız sonuç; duyu organlarımızla algıladığımız normal duyular dışında, kalp ve ruhumuzla hissettiklerimizi de “Fark Etmek” ve “Farkında Olmak” hassasiyeti ve duyarlılığına sahip olabilmektir. 
Ancak o zaman insan olduğumuzu, insanlık adına kaygılandığımızı ve sorumluluk hissettiğimizi kanıtlamış olabiliriz.
İnsanlık adına “Farkında Olmak” dileğiyle...


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —