Uğur UTKAN

Tarih: 08.10.2025 09:50

Cizvit Misyonerlerine “Hayır”, İslâm’a “Evet” Diyen Ülke: Japonya

Facebook Twitter Linked-in

Cizvit Misyonerlerine “Hayır”, İslâm’a “Evet” Diyen Ülke: Japonya

Son zamanlarda dünyada çok enteresan şeyler yaşanıyor.

Gazze’de tüm hızıyla süren soykırım süreciyle ortaya çıkan trajedi sonrası bir dönem Haçlı Seferlerini örgütleyen, Haçlı bağnazlığının ve skolastik düşüncenin hükümran olduğu Avrupa’da bugün İslâm’a geçişler hiç beklenmedik bir şekilde tırmanışa geçmiş durumda. Hatta İngiltere’de bebeklere en çok “Muhammed” isminin konduğu istatistiksel verilerle ortaya çıktı. Dahası halkının çoğu ateist ve Protestan olan soğuk İskandinav ülkelerinde İslâm âdeta güneş gibi doğup oraları iman sıcaklığıyla ısıtmaya başladı. Avrupa’da vaziyet bu iken Uzakdoğu’da da çok enteresan gelişmeler yaşanıyor.

Öyle ki Japonya’da da en çok kabul edilmeye başlanan dinin İslâm olduğu anlaşıldı. Uzakdoğu’da bir ada ülkesi olarak gözlerden uzak ve her türlü etkileşimin kara bağlantısı olmadığı için çok nadir yaşandığı Japonya’da gözle görülür İslâmi tebliğ faaliyetleri de olmadığı halde insanlar çığ gibi İslâm’a doğru koşuyor. Bugüne kadar “Doğan Güneşin Ülkesi” olarak anılan Japonya, bugün İslâm güneşinin yeniden doğduğu ülke haline gelmiş durumda.

İslâmi tebliğ olmaksızın âdeta bir “İslâm Rönesansı”nın vücut bulduğu Japonya’dan bahsetmişken bu enteresan Uzakdoğu ülkesi ile ilgili bugün çok fazla konuşulmayan tarihsel bir gerçeğe de ışık tutmuş olalım.

Belki pek bilinmese de XVI. ve XVII. yy zarflarında yaşanan önemli bir toplumsal ve siyasi çalkantı dönemi yaşayan Japonya’ya o süreçte ilk olarak 1542’de Portekiz asıllı denizcilerin ve 1549’da Aziz Francis Xavier gibi misyonerlerin gelmesiyle Hristiyanlık Uzakdoğu’nun bu ulaşılamaz denegelmiş ülkesinde ilk defa görülmüştür. Bu süreçte Japonya’nın güney bölgelerindeki bazı Japonlar arasında bir dereceye kadar Hristiyanlığın kabul gördüğü bir hakikatse de, denizciler ve misyonerler vasıtasıyla sürpriz bir şekilde Japon topraklarında kısmen Hristiyanlığın kendine taraftar bulması karşısında şaşkınlığa uğrayan ve bu durumu siyasi otoritelerine ve yerleşik toplumsal düzene yönelik varoluşsal bir tehdit olarak gören Toyotami Hideyoshi ve Tokugawa Leyasu gibi kilit isimlerin yarattıkları etkiyle fazla yayılma imkanı bulamayarak önemli ölçüde değişime uğradı. 1614 yılına gelindiğinde Tokugawa Şogunluğu, misyonerleri yakalatıp hapse attırma veya sınır dışı etme, kiliselere yönelik kundaklama eylemleri de dahil olmak üzere Hristiyanlığın Japonya’daki mevcut varlığına dönük toplu imha süreci ve kapsamlı yasaklar getirilmiştir.

Nitekim 27 Ocak 1614’te Japon yönetimi tarafından başlatılan bu süreç 1850’lere kadar Japon halkını kapalı bir toplum haline getirmeye dönük bir izolasyon politikası olarak sürmüştür.

1620’li yıllara gelindiğinde Hristiyanlığa dönük Japonya’da uygulanan baskı politikaları oldukça yoğunlaştı ve bu inancı uygulamaya çalışanlar çok ağır cezai müeyyidelerle karşı karşıya kaldı, haliyle bu da inançlı Hristiyan kesimlerde yaygın bir inanç uğruna verilen şehit sayısı bakımından çok büyük bir bilançoya sebep oldu.

Hristiyan katılımcıların da dahil olarak Tokugawa rejimine karşı gerçekleştirilen Şimabara İsyanı, deyim yerindeyse yasakçı rejime karşı bir meydan okumaya dönüştü.

Bugün Japonya’daki dini bağlılık oranı %46 Budizm ve %2 Hristiyanlık şeklinde olup Japon halkının %42’si herhangi bir dine inanmazken bu mütevazı Uzakdoğu ülkesinde İslâm rüzgârı esmeye başladı ve her yıl yüzbinlerce Japon, koşar adımlarla İslâm’a geçiyor.

Yani gidişat odur ki, misyonerlerin çabalarına rağmen Hristiyanlığa kapılarını açmayan Japonya, bir tane gözle görülür tebliğ faaliyeti olmaksızın İslâm’ın nuru karşısında adeta mum gibi eriyor ve Japon toplumunun her bir neferi bugün İslâm’la şerefleniyor.

Kavurucu sıcak ve kurak bir iklim şartlarına ek olarak şirkin ve küfrün sebep olduğu bir cehennem olan Hicaz’ın üstüne tatlı bir meltem gibi eserek inen İslâm nuru, bugün Uzakdoğu’da gündoğumunun gerçekleştiği Japonya’ya ve Avrupa’nın soğuk memleketlerine kadar tüm cihanı yeniden tesiri altına alıyor.

Kısacası tarihsel olarak bir Hristiyan kıtası olan Avrupa’da bugün İslâm’ın revaçta olma durumu daha önce Hristiyan misyonerlerine geçit vermeyen Japonya için de geçerli. Yani hayaller misyonerlerin Hristiyanlaştırdığı bir Japonya olmuşsa da gerçekler İslâm’a kitlesel geçişlerin yaşandığı bir Japonya olmuştur.

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —