15 Mayıs 1919… İzmir’in üzerine karanlık çökmüştü. Yunan işgalinin gölgesinde milletimizin haysiyeti tehdit altındaydı. İşte o anda, cesaretin ve milli onurun simgesi Hasan Tahsin ortaya çıktı. Tabancasından çıkan ilk kurşun, yalnızca bir askere değil; esarete, zulme ve vatanı parçalamaya çalışan zihniyete karşı atılmıştı.
Bu kurşun, Anadolu’nun dört bir yanına yayılan bağımsızlık ateşini tutuşturdu. Her karış toprak, bu cesaretle yeniden can buldu. Türk milletinin “Vatan namustur” diyerek ayağa kalkmasının ilk işaretiydi.
Yıllar süren mücadele, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde örgütlenen kahraman ordularla taçlandı. Sakarya’dan Dumlupınar’a, nihayet 9 Eylül 1922 sabahı Türk ordusu İzmir’e girdi.
Mehmetçiklerin ayak sesleri, yalnızca bir şehri kurtarmadı; bir milletin onurunu, haysiyetini ve özgürlüğünü göklere yükseltti. Kordon’da dalgalanan Türk bayrağı, bağımsızlığımızın ve milletimizin ebedî nişanesiydi. İzmir’in taş sokakları, özgürlük şarkılarıyla yankılandı.
İzmir’in kurtuluşu bize şunu hatırlatır:
Bu zafer, yalnızca askeri bir başarı değil; vatan sevgisinin, imanla yoğrulmuş iradenin ve milli birliğin ete kemiğe bürünmüş hâlidir.
Bugün bize düşen görev; bu ruhu geleceğe taşımaktır. Gençlerimize sesleniyorum:
Bugün bizlere düşen görev, 9 Eylül’ün ışığını yalnızca geçmişin değil, geleceğin de teminatı kılmaktır. Aziz şehitlerimizin hatırası önünde saygıyla eğilirken, İzmir’in kurtuluşunu gurur ve minnetle selamlıyoruz.
Ne mutlu Türk’üm diyene!