“Yol Senin, Adımlar Senin”
YÜRÜDÜĞÜN YOLDA KİMSEYİ BEKLEME
Hayat, çoğu zaman kalabalıkların alkışıyla değil; sessiz, uzun ve tozlu yollarla sınar insanı. Herkesin konuştuğu, herkesin hayal ettiği ama çok az kişinin gerçekten yürümeye cesaret edebildiği o yollar… İşte tam da bu noktada, çoğumuzun zihnine aynı soru düşer: “Acaba yalnız mıyım?”
Oysa asıl soru bu değildir. Asıl soru şudur: “Yürümeye kararlı mıyım?”
Çünkü hayatta bazı yollar vardır ki kalabalıkla yürümez. O yolda beklemek, yavaşlamak ya da geriye bakmak; çoğu zaman seni değil, hayallerini yorar. İnsan, kendi yolunu seçtiği anda yalnız kalacağını zanneder. Oysa gerçekte yalnızlık değil, ayıklama başlar. Kim gerçekten seninle yürümek istiyor, kim sadece sen durduğunda yanında… İşte o zaman anlaşılır.
BEKLEMEK, ÇOĞU ZAMAN VAZGEÇMEKTİR
Bir köy yolunu düşünün… Sabahın erken saatlerinde, sis henüz dağılmamış. Elinde bir çanta, içinde umut, hedef ve biraz da korku olan bir adam yürümeye başlıyor. Başlarken yanında birkaç kişi var. “Birlikteyiz” diyorlar. “Bu yolu beraber aşacağız.”
İlk yokuşta biri nefeslenmek için duruyor. “Biraz bekle,” diyor. İkinci virajda bir diğeri, “Şartlar zorlaştı, sonra devam ederiz” diye sesleniyor. Üçüncü kilometrede ise kalabalıktan geriye sadece gölgeler kalıyor.
İşte tam burada insanın önünde iki seçenek vardır:
Ya durup bekleyecek…
Ya da yoluna devam edecek.
Beklemek, çoğu zaman nezaket gibi sunulur. Oysa beklemek, çoğu zaman hedefinden çalmaktır. Hayat, bekledikçe seni ödüllendirmez; bekledikçe seni alıştırır. Yavaş yavaş vazgeçmeye…
YOL, İHTİYACI OLANI ZATEN YETİŞTİRİR
Şu gerçeği kabul etmek gerekir: İşi düşen, zaten sana yetişir.
İhtiyacı olan hızlanır. İnanan adımlarını büyütür. Gerçekten seninle aynı hedefe bakan, seni durdurmaz; seni yakalar.
Hayatta birçok insan, sen ilerlerken “Nereye gidiyorsun?” diye sorar. Çok azı “Ben de geliyorum” der. Daha azı ise hiçbir şey sormadan yürümeye başlar. İşte onlar, beklenmeyen ama en kıymetli yol arkadaşlarıdır.
Yolda ilerledikçe fark edersin ki; seni eleştirenlerin çoğu hiç yola çıkmamıştır. Seni yavaşlatmak isteyenlerin çoğu, kendi korkularını sana yüklemek ister. Ama hedefin varsa, yolun varsa, iraden varsa… Kimseyi ikna etmek zorunda değilsin.
KİMSEYE BORÇLU DEĞİLSİN, SADECE HEDEFİNE
Toplum, çoğu zaman “birlikte hareket etme” kavramını yanlış öğretir. Birlikte olmak; herkesin aynı hızda yürümesi değil, aynı istikamete saygı duymasıdır. Sen yürürken durmak zorunda değilsen, durmamalısın. Çünkü senin hayalin, başkasının konfor alanına sığmak zorunda değildir.
Bir lider, bir girişimci, bir dava insanı ya da sadece kendi hayatını ciddiye alan biri… Hepsi bu sınavdan geçer. Yalnız bırakılırlar. Yanlış anlaşılırlar. Sabırsız, sert, aceleci ilan edilirler. Oysa gerçek şudur: Zamanı boşa harcamamayı öğrenmişlerdir.
SONUNDA ŞU CÜMLEYİ ANLARSIN
Yolun sonunda, geriye dönüp baktığında şunu fark edersin:
Seni gerçekten isteyenler zaten gelmiştir.
Seni kullanmak isteyenler ise yolda kalmıştır.
Ve o zaman şu cümle, bir nasihat değil; yaşanmış bir hakikat olur:
“Yürüdüğün yolda kimseyi beklemeyeceksin.
İşi düşerse, o sana yetişir.”
Bu bir bencillik değildir.
Bu, hayata ve kendine duyulan saygıdır.
Çünkü yol senindir.
Adımlar senindir.
Ve beklemek zorunda değilsin.

