Metin KURT


Sözünü Yere Düşürenin Gölgesi de Eğilir

Sözünü Yere Düşürenin Gölgesi de Eğilir


“Sözünü Yere Düşürenin Gölgesi de Eğilir”

Söz ve Duruş: Eğilmeden Yaşamak Üzerine Bir Hikâye

Bazen bir kelime yeter, bir bakış, bir duruş. Ve bazen susmak, en çok konuşan olur. Bu yazı; sözün namus, duruşun omurga olduğu zamanlardan, eğilip bükülmeyen insanların hikâyesinden; ironiyle örülü ama gerçeğin ta kendisi olan bir zaman yolculuğu…

Sözü Altına Satanlar Pazarı

Bir zamanlar küçük bir kasabada, herkesin birbirini tanıdığı, sözün senet olduğu günlerde bir “Söz Pazarı” kurulmuştu. Burada insanlar kelimelerini satıyor, dürüstlüğünü takas ediyor, biraz makam, biraz menfaat karşılığında duruşunu kiraya veriyordu.

Mehmet Dede ise bu pazara uğramazdı. Herkes onun hakkında konuşurdu:

“İki lafı bir araya getiremez ama eğilmez.”
“Köyde selam vermediği biri yok, ama siyasilere de diz çökmez.”
“Yoksuldur ama omurgası altın kaplama.”

Bir gün kasabaya bir heyet geldi. Ünvanları çok, sözleri tumturaklıydı. Halkı topladılar ve büyük vaatlerde bulundular. Yollar yapılacaktı, yatırımlar gelecekti. Tabii ki bir şartla: “Destek verecek, lafımızın arkasında duracaksınız.”

Salonda sessizlik oldu. Herkesin gözü Mehmet Dede’yi aradı. O ise yerinden doğruldu ve tek cümle söyledi:

“Ben söz veremem, çünkü önce yaptıklarınızı görmek isterim. Kuru vaatlere değil, yaşanmışlıklara bakarım.”

Salon bir anda sessizleşti. Alkışlayan olmadı. Ama göz göze gelen herkesin içinde bir kıvılcım parladı.

Duruş Bozarılar Derneği

Yıllar geçti. Kasabanın gençleri büyüdü. Bir kısmı "iş bitirici", "idareci", "her döneme uyum sağlayan" bireyler haline geldi. Duruşlarından vazgeçmenin adına "pragmatizm", her yöne esmenin adına "vizyon" dediler. Öyle çok çoğaldılar ki kendi derneklerini bile kurdular: “Duruş Bozarılar Derneği”.

İronik olan şu ki, bu derneğin en aktif üyesi, yıllar önce Mehmet Dede’nin ekmeğini yediği, omzuna dokunduğu gençti. Dede ona bir zamanlar şöyle demişti:

“Sözünü eğip bükersen, dilin değil, ruhun yalan söyler. Duruşunu bozarsan, sadece başını değil, onurunu da eğmiş olursun.”

Genç adam bu sözleri duvara asmıştı ama uygulamaya gelince, her cümlesini bir paranteze almış, her ilkesi bir 'ama'yla bitmişti.

Ayakta Kalan Gölge

Bir gün kasabada büyük bir kriz patladı. Elektrik kesildi, yollar kapandı, belediye başkanı istifa etti. Herkes bir lider aradı. Mikrofonu eline alanlar çoktu ama söyledikleri kulağa değil, mideye hitap ediyordu. İşte o gün, yine Mehmet Dede ortaya çıktı. Bastonuna yaslandı, kürsüye yürüdü.

“Krizde sözünü eğip bükenlerin çözümü de yamuktur,” dedi.
“Yalnızca doğru duran bir çivi çakabilir sağlam tahtaya.”

Bu kez herkes onu alkışladı. Çünkü yalanların bittiği yerde, gerçeğin tok sesi duyulur.

Duruş Bir Seçimdir

Söz dediğin şey; sadece ağızdan çıkan harfler değil, kişinin karakterinin yankısıdır. Duruş ise; rüzgâra göre yön değiştiren bir yelken değil, fırtınada bile pusulası sabit kalan bir kaptanın haritasıdır.

Sözünü yutanlar, önce vicdanlarını yutar. Duruşunu bozanlar, sadece toplum içinde değil, kendi gözünde bile küçülür.

Bugünün dünyasında “diplomatik” olmakla “omurgasız” olmayı karıştıranlar çoğaldı. Kimi sustuğu için akıllı sanıldı, kimi çok konuştuğu için lider. Ama unutmayın: Söz ağırdır, taşıyamayanın altında kalır. Duruş dik olmalı ki, gölge yere düşmesin.

Mehmet Dede’nin torunu hâlâ o kasabada yaşıyor. Sözünü satmıyor, duruşunu eğmiyor. Ve her sabah aynaya bakarken dedesinden kalan bir cümleyi mırıldanıyor:

“Söz namustur, duruş şahsiyet. Satılan her söz, düşen bir adam demektir.”