Mehmet ŞAHAN (PİR-Î FÂNİ)


HRİSTİYAN KÜLTÜRÜ

HRİSTİYAN KÜLTÜRÜ


HRİSTİYAN KÜLTÜRÜ

 

Yeni bir yıla gireceğimiz günler yaklaşırken tamamen batı (Hristiyan) kültüründe yaşanılanları taklit etmek, kendi bedenimize vurulan baltadan farksızdır.
Yeni yılı kutlamakta herhangi bir sakıncanın olduğundan veya olacağından söz etmiyorum.
Hristiyan kültürünün simgelerini birebir taklit ederek yılbaşı kutlamaktan bahsediyorum. Noel kutlamalarını çağrıştıracak her türlü figür ve süslemelerin, millî ve manevî kültürümüzle bağdaşmadığı, başka inanç ve kültürleri taklit etmekten başka bir şey olmadığı aşikârdır.
Şunu da aklımızdan bir an bile çıkarmayalım, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:
“Kim bir kavme benzemek isterse o da onlardandır.”
İşte tam da bu noktada yeni girecek olan senenin ilk gününün diğer 364 günden farklı bir gün olmadığının bilincinde olarak değerlendirmek zorundayız.

Bizim yörelerde çok sık kullanılan bir halk deyimi, atasözü vardır:
“Dalından düşen yaprağın akıbetini rüzgâr belirler.”

Kendi özünden, kendi değerlerinden kopan, uzaklaşan birinin akıbeti de dalından düşen yaprağın akıbetinden farklı olmayacaktır.
Damarları koparılan ağaç mutlaka kurur. Milletlerde ağaç gibidir. Kendi özünden koparıldığı zaman yaşaması imkânsız hale gelir ve eninde sonunda yok olur gider.
Biz, ancak biz olduğumuz zaman ayakta kalır, başımız dik durabiliriz. Aksi takdirde aşağılanmaktan, ezilmekten, sömürülmekten kurtulamayız.

*****

1935 yılında Kudüs’te Rahip Manuel Zwemer’in verdiği “Misyonerlik” konferansında misyonerlerden neler yapmalarını istediğini bir değil bin defa düşünün lütfen:

 

Hıristiyan devletlerinin size verdiği misyonerlik göreviniz, İslâm Âlemi’ndeki Müslümanları Hıristiyanlık dinine sokmanız değildir. Sizin vazifeniz, Müslüman’ı İslâm’dan uzaklaştırıp Allah’ı tanımaz bir mahlûk hâline getirmeniz, daha sonra da bu milletleri ayakta tutan ahlâktan onları koparmanızdır.

Eğer bunda muvaffak olursanız İslâm memleketlerine yöneltilen sömürgenin fetih karakollarını teşkil ettirmiş olursunuz. Sevk etmeye çalıştığınız yolda yürümeleri için İslâm memleketlerindeki bütün kafaları buna hazırlamamız gerekir. Bu ise Müslüman’ı dininden çıkarmaktan başka bir yolla mümkün değildir.
Ey misyonerler! Ancak Müslüman’ı bu hale getirdiğiniz zaman vazifeniz başarılı bir şekilde tamamlanmış olur.”

 

Bu konuya ilişkin yüzlerce yıl önce söylenmiş, misyonerlerin kendi ağızlarından dökülen sinsi planlarını ifşa eden sözlerinden birkaçı şöyledir:

*Sizden Müslümanları Hristiyan yapmanızı istemiyoruz. Sizin asıl göreviniz, Müslümanları İslam dininden uzaklaştırmaktır. Doğumlarından ölümlerine kadar haç takmasınlar, kiliseye gitmesinler, vaftiz olmasınlar ama Hristiyan gibi yaşasınlar. Bunu çağdaşlık adı altında yapın.

*Allah’ı ve Peygamber’i tanımayan bir nesil büyük işlerle idarelerle uğraşmaz; idealsiz, dinsiz, mefkuresiz yaşarlar. Rahatı, tembelliği, parayı ve nefislerini sever; arzu ve şehvetlerini tatmin için uğraşırlar.

*Bir Müslüman’ın doğumundan ölümüne kadar kimliğinde Müslüman yazabilir, fakat bir Hristiyan gibi yaşayarak cami önündeki teneşire yatmalıdır. Kiliseye gelmesine gerek yok, varsın camiye gitsin. Ama bir Müslüman’ı hayatı boyunca Hristiyan gibi yaşatmalıyız.

 

*Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım. Başka yollar, başka çareler deneyelim.
İslâm memleketlerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara:
* Hıristiyan adetlerini,
* Hıristiyan bayramlarını,
* Hıristiyan kültürünü,
* Hıristiyan ahlakını aşılayalım…” Rahip SAMUEL ZWEMER.
*****
Takdir sizin...
1935'ten günümüze gelinceye kadar bir hayli yol almışlar. Günümüz insanını gözümüzün önüne getirdiğimizde bu konferansta istenilen her şey yerine getirilmiş ve amaçlarına fazlasıyla ulaşmışlardır.

Çağdaşlık(!) adına, medeniyet(!) adına biz, biz olmaktan utanır hale gelmişiz.

Millî değerlere sahip çıkanlara "ırkçı", dinî değerlere sahip çıkanlara "gerici, yobaz" yaftalarını vurarak tamamen kimliksiz ve ruhsuz bir nesil haline getirilmişiz.

Kendi kimliğinden ve inancından utanan bir toplum diğer toplumların zulmünden kurtulamazlar.

Bizler kendimiz olamadığımız sürece aşağılanmaktan, horlanmaktan, ezilmekten asla kurtulamayız.

Ya birilerinin uydusu, peyki ya da esiri ve kölesi olmaktan kendimizi kurtaramayız. Tarih bunun bariz örnekleriyle doludur.

Kendimize "Ben kimim?" diye sormalı; "Ben Müslümanım", "Ben Türküm" cevabını alıncaya kadar gereğini yapmalıyız.