Uğur UTKAN


Çin’e Devrim ve Teknoloji İhracından Çin’in Kültürü Etkisine Girmeye Doğru: Rusya

Çin’e Devrim ve Teknoloji İhracından Çin’in Kültürü Etkisine Girmeye Doğru: Rusya


Çin’e Devrim ve Teknoloji İhracından Çin’in Kültürü Etkisine Girmeye Doğru: Rusya

 

Yıl 1915…

 

Rusların yaşadığı ekonomik buhrana karşın tabiat şartlarının kendileriyle yardım etmesiyle Türk ordusu kış soğuğundan kırılır ve çözülür. Böylece I. Dünya Savaşı’ndaki Kafkas Cephesi’ndeki çatışmaların birinci raundundan doğa ve iklim koşullarının da yardımıyla Ruslar galip çıkmıştır. Bu fırsattan istifade eden Ruslar, Doğu Anadolu’yu işgal ederek Sivas’a kadar yaklaştı. Ancak yaşadığı ekonomik darboğaz Rusların daha cüretkar adımlar atmasını engelliyordu. İşte Rus ayısının bu müşkül durumunu gören “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” olan İngiliz emperyalizmi ve stepnesi olan dalkavuk Fransa, bu duruma karşı Boğazlar’ı geçerek hem Ruslara yardım göndererek Rusya’nın ekonomik sıkıntısına ilaç olmak, hem de Boğazlar’ı geçince İstanbul’u işgal edip Osmanlı’yı savaş dışı bırakarak cihan harbini kısa sürede sonuca erdirmek gayesiyle Çanakkale Boğazı’nı bombardımana tuttular. Fakat Çanakkale’de tıpkı Üstad Mehmed Âkif’in Safahat’ındaki şiirinde de belirttiği gibi bir hilâl uğruna, yani bir bağımsızlık uğruna nice güneşlerin, yani vatan evlatlarının ve imkanların feda edilmesiyle, hakeza Yarbay Mustafa Kemal’in savaşmayı değil ölmeyi emretmesiyle gözünü bile kırpmadan vatan evlatlarının şehadete koşmasıyla ortaya konan başarılı Türk direnişi sayesinde İtilaf Devletleri Çanakkale’yi geçip hem İstanbul’u zaptedemedi hem de Rus ayısını yardımlarıyla besleyemedi.

 

Böylece Rusların ekonomik durumu iyice ağırlaşıp iç karışıklıkların baş göstermesine sebep olmuş, bu durumu “fırsat bu fırsat” diyerek iyi değerlendiren Bolşevikler halkı da arkalarına alarak “Kızıl Ordu”yu kurmuş ve Çarlık rejimini destekleyen “Beyaz Ordu”yu mağlup ederek Çarlık yönetimine son vererek Sovyet yönetiminin kurulduğunu ilan etmişlerdir. Hemen ardından İtilaf Devletleri’nin dünyayı paylaşım planları komünist idare tarafından afişe edilmeye başlandı. Böylelikle 1917 yılında yaşanan rejim değişikliği sonucu İtilaf Devletleri Rusya’yı kaybederek zora düşmüşlerdir. Çok geçmeden de 1918 Brest-Litovsk Antlaşması ile Rusya I. Dünya Savaşı’ndan çekilmiştir.

 

İtilaf Devletleri’ne karşı yürütülen her türlü mücadeleye politik açıdan sıcak yaklaşan Rus Bolşevikler, işgalci İtilaf Devletleri aleyhine yürütülen bağımsızlık mücadelelerini kendi sosyalist rejimini de bu fırsattan istifade ile yaymak için altın bir fırsat olarak görmüştür. Bu doğrultuda özellikle Anadolu’dan Hindistan’a hatta Çin’e kadar İtilaf Devletleri’ne karşı bağımsızlık mücadeleleri veren milletlere sıcak mesajlar ileten kızıl yönetim, buralardaki bağımsızlık hareketlerini de o ülkelerdeki halkların meşru temsilcisi sayarak tanımıştır. Mesela 1921 Moskova Antlaşması ile TBMM’yi tanıyan ilk Avrupa devleti Sovyet Rusyası olmuştur. Batı emperyalizmine karşı mücadele veren bir başka halk de Çinlilerdi. Burada milliyetçiler ve komünistler, aralarındaki tüm anlaşmazlıklara karşın ülkelerini işgal eden Japon ve İngiliz kuvvetlerine karşı bağımsızlık mücadelesini beraber yürütüyorlardı. Çinlilerin bağımsızlık mücadelesine ilgisini ilk günden beri gizlemeyen Sovyetler Birliği, kurulan Çin Cumhuriyeti ile diplomatik ilişkilerini tesis eden ilk ülkelerden biri olmuştur. Ancak Çin’deki iç siyasette yaşanan mücadeleler, Çin-Sovyet ilişkilerini de etkilemiştir. 1949 yılında SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanıyan ilk ülke olup Çin Cumhuriyeti yerine Komünist Çin’i Çin halkının meşru temsilcisi olarak görmeye başladı.

 

1950 yılından itibaren teknoloji ve nükleer alanında Sovyetlerden alınan destekler sayesinde Çin büyük atılımlara imza atmaya başlarken yine iki taraf arasında askeri işbirlikleri de vücut bulmaya başladı. Eğer Çin bir nükleer güce dönüştüyse bu Sovyet Rusyası’nın sayesindedir.

 

İki taraf arasındaki bu stratejik bağlar, 1960’lı yılların sonlarında iki ülke arasındaki sınır çatışmalarına kadar sürmüştür. Ancak bu sınır çatışmaları iki taraf arasındaki ilişkileri soğuma noktasına getirirken, Çin-Amerikan ilişkilerinde yakınlaşma başlamıştır. SSCB dağılıncaya dek de Çin-ABD ilişkileri sorunsuzca işlemiştir. SSCB çökünce ABD-Çin ittifakının sürme nedeni fiilen son bulurken 1992’den itibaren SSCB’nin tarihsel mirasını üstlenen Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında yakınlaşma başladı. 1992’de “yapıcı bir ortaklık” peşinde olduklarını ilan eden taraflar, 1996’da ilişkilerini “stratejik ortaklık” seviyesine taşıdılar. 2001 yılına gelindiğinde ise Çin ve Rusya arasında imzalanan bir “dostluk ve işbirliği” antlaşması ile ilişkilerde adeta bir Lale Devri yaşanmaya başlandı. 2022 yılına gelindiğinde Rusya Ukrayna’yı işgal edince uluslararası ambargo ve yaptırımlarla karşı karşıya kalınca bu süreçte yanında Çin’in desteğini gördü. Çin, Rusya’ya ekonomik yardım sağlarken işgali kınamaktan kaçındı ve BM oylamalarında da Rusya aleyhine bir karara imza atmamaya özen gösterdi. Rusya lehine oy kullanmadıysa da en azından çekimser oy kullanmak suretiyle Rusya’yı hiçbir şekilde karşısına almayan Çin, Rusya ile ikili diplomatik ilişkilerini de en üst noktaya taşıdı.

 

Uluslararası düzenden tamamen dışlanmamayı neredeyse Çin’e borçlu bir noktaya gelen Rusya’nın içinde bulunduğu vaziyeti aslında ünlü ekonomist George Magnus tarafından 2022 yılı Mart ayında Bloomberg ile görüşmedeki bir soruya cevap verme mahiyetinde yapılan bir değerlendirme çok güzel tarif etmiştir:

 

“Rusya esas olarak Çin’in bir vasal devletidir.”

 

Bu arada vasal devletin manasını da hatırlamış olalım. Kendinden üstün bir devlete ya da imparatorluğa tıpkı Orta Çağ Avrupasındaki feodal vasallık benzeri bir pozisyonla bağlı olan devletler için “vasal devlet” denmiştir.

 

Nitekim bu tespitin doğru olduğu taraflar var ki Rusya’nın doğal kaynakları için özellikle 2022’den bu yana kendisi aleyhine yürütülen uluslararası ambargo ve yaptırımlardan ötürü duyduğu pazar ihtiyacı ve Çin’in de büyüyen ve gelişen ekonomisinin ortaya çıkan enerji ihtiyacı iki tarafı birbirine yaklaştırmış, ayrıca Rusya’nın ambargo ve yaptırımlardan ötürü Çin’e olan bağımlılığını da artırmıştır ki bu ilişkilerden elbette ki en kazançlı çıkan taraf Çin olmaktadır. Ama bütün bunların yanında Çin açısından Rusya’nın önemi, Rusya açısından Çin’in önemi kadar büyük değil ve Çin’in en büyük ticari ortakları arasında Rusya kendisine ancak 14.sırada yer bulabildi.

 

Bütün bu şartlar altında bugünkü Rusya-Çin arasındaki ilişkiler ile geçmişteki SSCB-ÇHC ile ilişkiler kıyaslandığında Çin’le Rusya’nın yer, konum ve rollerini değiştirdiklerini gözlemleyebilmek mümkündür. Zira geçmişte ekonomisi harap ve ordusu bitap halde olan Çin Halk Cumhuriyeti yardıma ihtiyaç duyar halde olup Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ise Çin’e kıyasla çok daha iyi imkanlara sahipti ve komünist blokun da ağabeyi konumundaydı. Çin acil yardım ve yatırımlar beklerken Sovyetler Birliği ise Uzakdoğu’daki hakimiyet mücadelesi bağlamında Japonya ve Güney Kore’ye ek olarak Çin anakarasındaki egemenliği komünistlere kaptırdıktan sonra milliyetçi ideolojideki Çin Cumhuriyeti’nin yönetim merkezini Tayvan adasına taşıyan sağcı Çinlilerle işkilerini geliştiren ABD’ye karşı elini güçlendirmek ve komünist Çin’deki insan gücünden istifade etmek, Çin’in stratejik konumu büyük olan demiryollarına ve limanlarına erişim imkânı elde etmek adına Çin Halk Cumhuriyeti’ni gözüne kestirmişti. Ancak bugün baktığımızda Rusya Federasyonu’na karşı Çin Halk Cumhuriyeti’nin pek çok bağlamda çok bariz üstünlüğü varken Rusya’nın Çin’e ihtiyaç duyduğu kadar Çin Rusya’ya ihtiyaç duymuyor ve geçmişte Sovyetlerin Çin’e yönelik pek çok anlamda yatırımları olmuşken bugün Çin’in Rusya’ya doğrudan yatırımları neredeyse yalnızca enerji ve diğer madencilik endüstrisine odaklanmıştır. Yani Çin’in Rusya için olmazsa olmaz olduğu kadar Çin adına Rusya olmazsa olmaz değildir. Hatta bugün baktığımızda Rusya ve Çin’in belli başlı noktalarda farklı saflarda olduklarını bile görmek mümkündür ki birkaç ay öncesi Pakistan-Hindistan arasındaki gerginlikte Çin Pakistan’a destek vermişken Rusya tarihsel olarak hep iyi ilişkilerinin olduğu Hindistan’a daha yakın durmuştur. Yine ABD Başkanı Trump Çin’i değişmez düşman ilan ederken Rusya’yı aynı derecede düşman görmemektedir ki Ukrayna’yı Rusya’ya değişmesi de bunu ortaya koymaktadır. 

 

Yani Moskova-Pekin arasındaki ilişkilere baktığımızda dün Moskova ağabey olan taraf iken bugün ise Pekin’e daha fazla ihtiyaç duyan bir Moskova bulunmaktadır ve ilişkilerde eli daha kuvvetli olan bir Pekin önümüze çıkmaktadır.