SULTAN MURAD HÜDAVENDİGAR’IN KOSOVA’DAKİ EMANETİ: TARİH, ŞEHÂDET VE SADAKATİN MÂBEDİ
Kosova – Priştine / Yalçın ÇELİK
Türk-İslam tarihinin müstesna isimlerinden, Osmanlı Devleti'nin cihana açılan kapılarında ölümsüzleşen bir sultan: I. Murad Hüdavendigar…
28 Haziran 1369 günü, Kosova Ovası'nda kazanılan büyük zaferin ardından, şehadet şerbetini içerek tarihe sancağını diken bu kutlu hakanın ruhu, bugün hâlâ Balkan topraklarında yankılanmaktadır.
İki Şehir, Tek Emanet: Murad Hüdavendigar'ın İki Türbesi
Sultan Murad’ın şehit edilişinin ardından bedenine gösterilen ihtimam, onun manevî büyüklüğünün nişanesidir. Naaşı, Bursa’da inşa edilen türbeye defnedilmiş; ancak iç organları, şehit düştüğü topraklarda, Kosova’nın Priştine şehrinde yer alan Sultan Murad Hüdavendigar Türbesi'ne emanet edilmiştir. Bu manevi mekân, asırlar boyunca yalnızca bir kabir değil, Türk milletinin bu topraklara mühür vuruşunun bir sembolü olarak da varlığını sürdürmüştür.
Buhara'dan Kosova’ya Sadakatin Sesi: Türbedar Ailesi
Bu kutsal mekânın bugünkü bekçisi, Buhara kökenli bir ailenin ferdi olan Saniye Türbedar’dır. Ailesinin soyadı, görevle özdeşleşmiş bir unvan hâline gelmiş ve "Türbedar" ismiyle bugüne taşınmıştır. Onun anlattıkları, yalnızca bir hatıra değil, aynı zamanda tarihin yaşayan tanıklığıdır.
Saniye Hanım’ın içli sesiyle anlattığı üzere; ailesi yüzyıllardır türbenin hizmetinde bulunmuş, Faik, İsmail, Ayşe, Süleyman ve Fatma adındaki türbedar büyükleri de bu kutsal mekânın yanında defnedilmiştir. Türbedarlar Mezarlığı, yalnızca taşlara değil; sadakate, maneviyata ve tarihe yazılmış bir kitâbe gibidir.
Türbenin Koruyucuları ve Emanetleri
Türbenin güvenliğinden sorumlu olan Sefer Lugani de bu tarihi sorumluluğu büyük bir vakarla yürütmektedir. Onun görevi sadece bir nöbet değil, geçmişin şanını geleceğe taşımakla eşdeğerdir.
Türbenin önünde ise yaklaşık 300 yaşında olduğu tespit edilen görkemli bir dut ağacı yükselmektedir. Bu ağaç, belki de yüzyıllardır şehit sultanın huzurunda dua edenlerin, fısıldayan rüzgarların ve tarihin sessiz tanığıdır.
Restorasyon ve Koruma Çabaları
2011 yılının Temmuz ayında, türbe ve çevresinde kapsamlı bir restorasyon çalışması başlatılmıştır. Bursa Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın’ın öncülüğünde yürütülen bu çalışmalarda türbe, “anıt ağaç” statüsündeki dut ağacıyla birlikte yeniden ihya edilmiştir. Bu girişim, Kosova’daki Osmanlı mirasının yalnızca bir geçmiş değil, bir gelecek meselesi olduğunu da göstermiştir.
Şehitlerin Gölgesinde Bir Ruh: Rıfat Paşa’nın Vasiyeti
Türbenin en dikkat çekici yönlerinden biri de, 1859 yılında Sofya’da şehit düşen Rıfat Paşa’nın vasiyetidir. Şehit sultanın yanına defnedilmek istemiştir. Bu kutsal arzusu yerine getirilmiş, türbenin manevi bütünlüğüne bir şehit daha eklenmiştir. Böylece bu mekân, bir nevi mübarek bir şehitlik ruhunu da taşımaktadır.
Sultanların İzleri: Çeşmeler ve Medreseler
Sultan II. Abdülhamid Han tarafından inşa ettirilen yatılı misafirhane, zamanla kullanılamaz hâle gelse de; Türkiye’nin TİKA kurumu tarafından 2005 yılında restore edilerek müze fonksiyonuyla yeniden hayata kazandırılmıştır.
Sultan Mehmed Reşad döneminde ise türbeye komşu bir medreseye çeşme yaptırılmış, böylece hem ziyaretçilere hizmet edilmiş hem de ecdadın hayır geleneği devam ettirilmiştir.
Kosova Valileri ve Tarihî Bağ
Kosova Valisi Mehmet Hafız Paşa döneminde türbenin idaresi ve bakımı daha da güçlenmiş; devletin bu emanete olan hassasiyeti, bir kez daha tescillenmiştir.
Bu topraklarda yürürken yalnızca taşlara, ağaçlara, yapılara değil; tarihin ruhuna, azizlerin nefesine, sadakatin köklerine de basarsınız. Sultan I. Murad Hüdavendigar’ın Kosova’daki türbesi, sadece Osmanlı'nın değil, Türk milletinin ecdadına olan bağlılığının ve vefasının da bir nişanesidir.
Bugün burada bulunan herkes – Saniye Türbedar’dan Sefer Lugani’ye, Rıfat Paşa’nın hatırasından dut ağacına kadar – sessizce bir çağrıyı haykırmaktadır:
“Geçmişine sahip çık ki, geleceğe umutla bakabilesin!”
Bu yazı, Kosova-Priştine’de Sultan Murad Hüdavendigar Türbesi’ni ziyaret eden Yalçın ÇELİK’in gözlemlerine, Saniye Türbedar ile yapılan görüşmelere ve yerinde edinilen tarihî kaynaklara dayanmaktadır.