1920’lerin Anadolu’su ateş ve demirle yoğrulmuş bir döneme şahitlik ediyordu. İmparatorluğun külleri üzerinde yeni bir devlet filizlenirken, farklı "kurtuluş" reçeteleri de boy gösterdi. Bu reçetelerden üçü, kısa ömürlerine rağmen derin izler bırakan sosyalist partilerdi: Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF), Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası (THİF) ve Türkiye Komünist Fırkası (TKF)...
Kuruluşlarından Ankara İstiklal Mahkemeleri kararıyla kapanışlarına uzanan süreç, genç Türkiye'nin siyasi sınırlarının nasıl çizildiğinin çarpıcı bir örneğidir. Hadi birlikte bu serüveni seyre çıkalım...
İLK KIVILCIM VE SUÇLAMALARIN GÖLGESİ
İlk kıvılcım İstanbul'da parladı. Dr. Şefik Hüsnü önderliğinde 1919'da resmen kurulan TİÇSF, III. Enternasyonal çizgisinde açıkça Marksist-Leninist bir program benimsedi. Berlin'deki Türk öğrencilerin "Kurtuluş" dergisiyle başlayan fikirler, İstanbul'da kök salmaya çalışıyordu.
1919 yılının Ekim ayında Ferah Tiyatrosu'nda tertip edilen görkemli kongre, binlerce işçinin katılımıyla hem sınıf mücadelesini hem de Milli Mücadele'ye desteği vurguladı. Ancak TİÇSF'nin Beynelmilel İşçi İttihadı ve Ermeni terör örgütü Hınçak'la temasları, Ankara'daki otoritelerde derin tedirginlik uyandırdı. Bu ilişkiler zamanla "bölücülük" suçlamasına dönüştü.
Cumhuriyet’e giden siyasi sürecin tam ortasında, takvim yaprakları 1 Haziran 1920'yi gösterdiğinde işgal altındaki İstanbul halkının konuştuğu yegâne konu Tütün Rejisi Grevi idi. Grev, Milli Mücadele için canını dişine takan Ankara hükumetinde tedirginlik yarattı. Ne ilginçtir ki tedirginlik sadece Ankara'da boy vermedi. İstanbul'daki işgal güçleri de bu grevden oldukça rahatsız olmuşlardı. İşgal güçleri Kurtuluş dergisini Şubat 1920'de yasakladı. Parti ise 1924'e dek yeraltında da olsa varlığını sürdürdü. Ta ki Takrir-i Sükûn Kanunu ile nihai darbe indirilene kadar...
ANKARA’DA BİR KOMÜNİST DENEYİ VE İKİ DARBE
Milli Mücadele'nin kalbi Ankara'da ise dikkat çekici bir sosyalist deneyim filizleniyordu. Yeşil Ordu ve Halk Zümresi gibi sol kanat unsurlarla Salih Hacıoğlu'nun gizli grubunun birleşmesi sonucu, 7 Aralık 1920'de Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkası (THİF) kuruldu.
"İştirakiyyun" (komünist) sözcüğünün "halk" vurgusuyla yumuşatılması dikkat çekiciydi. Parti'nin Merkez Komitesi'ne Cemile Nevşirvanova ve Fatma Hacıoğlu gibi kadınların seçilmesi, Atatürk'ün önderliğinde kurulmak istenen yeni düzene de göz kırpıyordu. Ancak gerçekler kısa bir süre içerisinde açığa çıktı.
Üyelerin Çerkez Ethem isyanına el altında destek verdiği tespit edilince 1921 Şubat ayında "hükümeti devirmeye teşebbüs" suçlamasıyla parti kapatıldı. Parti liderleri Salih Hacıoğlu ve Ziynetullah Nevşirvanov, Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından 15'er yıl kürek cezasına çarptırıldı.
Yeni dönemde "sovyet baskısını sürdürmeye çalışan bir araç" olarak tescillenen parti 1921 Eylül'ünde Sovyetlerin diplomatik baskıyla çıkartılan özel aftan faydalanarak, 1922 Mart'ında Sovyet elçiliğinin maddi desteğiyle "Yeni Hayat" dergisini çıkartmak suretiyle yeniden faaliyete geçti. Kısa süre sonra "Emek" adlı yayın organı da Sovyet desteğiyle yayıma başladı. Fakat bu ikinci bahar kısa sürdü.
1922 Ağustos’unda partinin düzenlediği kongre bardağı taşıran son damla oldu. Sovyetlerin resmi propaganda ve casusluk birimi olan Komintern’in önemli figürlerinden Golman'ın katıldığı kongre sonrasında Parti, "yabancılarla işbirliği ve izinsiz kongre" gerekçesiyle Eylül 1922'de Bakanlar Kurulu kararıyla kesin olarak kapatıldı. Tutanaklarda, Sovyet elçiliğinden alınan fon makbuzları ve Golman'la yazışmalar delil olarak sunulmuştu.
1922 yılı Ağustos’unda Sovyetlerin resmi propaganda ve casusluk birimi olan Komintern’in Golman temsilcisinin katılımıyla düzenlenen kongre bardağı taşıran son damla oldu. Parti ve yayın organları Bakanlar Kurulu kararıyla kapatıldılar. Sovyet makbuzları ve izinsiz kongre tutanakları devletin elindeki güçlü delillerdi.
KONTROLLÜ MUHALEFETİN TRAJEDİSİ
Bu süreçte ilginç bir üçüncü aktör daha vardı: Ekim 1920'de, bizzat Atatürk'ün talimatı ve kontrolü altında, Hakkı Behiç gibi bürokratlarca kurulan Türkiye Komünist Fırkası (TKF). Kurucuları arasında Tevfik Rüştü Aras, Mahmut Esat Bozkurt, Celal Bayar, Yunus Nadi gibi isimler de vardı. Partinin amacı, THİF'in gerçek komünist etkisini kırmak ve Sovyetlere "bakın biz de komünistiz" mesajı vererek hayati desteği sürdürmekti. Ancak bu "resmi" parti, Komintern tarafından tanınmadı. 1921'de THİF ile birleşme girişimi, "Komintern ajandasına hizmet" suçlamasıyla Bakanlar Kurulu kararıyla Mayıs 1921'de kapatılmasına yol açtı. Resmi gerekçe, "Milli Mücadele'yi bölme teşebbüsü" olarak kayıtlara geçti.
SOVYET VE KÜRT İLİŞKİLERİNİN GÖLGESİ
THİF’in kaderini belirleyen en kritik unsur Sovyetlerle olan bağıydı. Yeni Hayat dergisi, Sovyet Büyükelçiliği’nin maddi desteğiyle basılıyordu. Sovyet arşivlerindeki Aralov Raporları, "Anadolu komünistlerinin Kemalistlerden bağımsızlaştırılması" stratejisini açıkça ortaya koyuyordu.
TİÇSF lideri Dr. Şefik Hüsnü’nün 1920 Bakü Doğu Halkları Kurultayı’na katılımı ise Moskova ile doğrudan bağı kanıtlıyordu. Kürt meselesine gelince; THİF içindeki tartışmalar, Koçgiri İsyanı (1921) sırasında "ezilen halklar" söylemini gündeme getirdi. Salih Hacıoğlu’nun Komintern’e gönderdiği mektuplarda, "feodal Kürt beylerine karşı köylü örgütlenmesi" fikri işlense de, parti programında "Kürt özerkliği talebi" açıktan dile getirilmedi. Fakat metnin geneline bakıldığında amacın bu olduğu kolaylıkla anlaşılabiliyordu.
Sovyet Kürt Komitesi’nin Mustafa Suphi aracılığıyla istediği "Kürt raporu", Ankara hükümetinin baskısıyla rafa kalkmıştı. Belgeler, THİF’in Kürt aşiretleriyle resmi ittifak kurmadığını, ancak hükümetin bu temasları "potansiyel ihanet" olarak gördüğünü göstermekteydi.
ATATÜRK’ÜN KARARININ ARKA PLANI
Atatürk, Moskova Antlaşması yoluyla sağlanan tüfek, cephane ve altın gibi kaynakları barındaıran Sovyet yardımlarını kurtuluşun asli ihtiyacı olarak görürken, komünizmin iç siyasete sızmasına karşı net bir duruş sergiledi. 1921 Balıkesir konuşmasında Kazım Özalp’e verdiği şu direktif de söz konusu tavrın açık bir göstergesiydi:
Ruslara söyleyin: Kapitalizme karşı ortak savaş talebinizi reddediyoruz. Komünizm Türkiye’nin ruhuna aykırıdır.
Atatürk'ün Nutuk’ta THİF için yaptığı şu değerlendirme çarpıcıdır:
Dış güdümlü bu hareket, milli bütünlüğümüzü kemirme potansiyeli taşıyordu.
Kapatma kararlarının hukuki zemini, 1920 tarihli Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun muğlak maddelerine dayanıyordu. THİF ilk kez 18 Şubat 1921’de İstiklal Mahkemesi kararıyla, ikinci ve kalıcı olarak 15 Eylül 1922’de Bakanlar Kurulu kararıyla kapatıldı. Gerekçe, "yabancı temsilcilerle izinsiz kongre ve devlet otoritesini sarsıcı faaliyet" olarak resmileştirildi. TİÇSF, 1924’te fiilen dağıldı, 1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu ile resmen tasfiye edildi. TKF’nin kapatılması ise Mayıs 1921’de gerçekleşti.
SON PERDE: TARİHİN SESSİZ SAYFALARINDA
Ankara İstiklal Mahkemeleri kararları, olağanüstü dönemin sert gerçeklerini yansıtıyordu. 4 Mart 1925'te kabul edilen Takrir‑i Sükûn Kanunu, hükümete olağanüstü yetkiler verdi; muhalif yayınların durdurulması, siyasi partilerin susturulması bu yetkiyle gerçekleşti. Tevhid‑i Efkâr, İstiklal, Son Telgraf, Aydınlık gibi gazeteler bu dönemde kapatıldı ve 1929’a kadar merkezi otorite sağlama alınmaya çalışıldı.
Atatürk’ün bu radikal adımı, Fransız eski Başbakanı Édouard Herriot’ya verdiği şu sözlerle özetlenebilir:
Halifeyi sınır dışı ettik; sizde Papa’nın temsilcisi hükümetinizi devirdi. Biz laikliği, komünizm değil akıl üzerine inşa ettik.
Bu üç parti, savaş yorgunu Anadolu’da "sınıfsız bir vatan" hayal ederken, ulus-devletin sınırlarına çarptı.
THİF’in kadın öncüleri, TİÇSF’in enternasyonalist fikirleri ve TKF’in trajik legal manipulasyonu Cumhuriyet’in siyasi hafızasına derin izler bıraktı. İstiklal mahkemesindeki kararlar devletin varlığı adına alındı; ancak aynı zamanda Türkiye solunun parçalı ve dışa bağımlı doğasının güçlendirdi.
Bütün bu yaşananlar millî çıkarlarla ideolojik saplantılar bir arada yürüyemeyeceğinin ve "dış destekli" oluşumların Türkiye için her zaman bir tehdit unsuru olacağına dair günümüzde de var olan inançların zeminini hazırlamış oldu.
Haber: Mehmet Kökrek / Haber Merkezi