İstanbul, Roma İmparatorluğu’nun ikinci başkenti olarak, yedi tepe üzerine kurulu eşsiz coğrafi konumuyla tarih boyunca medeniyetlerin gözbebeği olmuştu. Marmara Denizi ile Karadeniz’i birleştiren İstanbul Boğazı, Asya ve Avrupa’yı ayıran stratejik bir geçiş noktasıydı. Şehir, Bizans döneminde “Konstantinopolis” adıyla anılırken, Türkler tarafından “İslambol” ya da “Ümmü’l-Dünya” (dünyanın anası) gibi anlamlı isimlerle tanımlanmıştı. Ancak 15. yüzyıla gelindiğinde, Bizans İmparatorluğu’nun başkenti eski ihtişamını kaybetmişti. Kültür ve sanat alanında gerileyen şehir, ekonomik olarak zayıflamış, savunması büyük ölçüde Latinlere bırakılmıştı.
Bizans İmparatoru Konstantin, şehirdeki bu çöküşü durdurmak ve Batı’dan yardım almak için çareyi Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleştirilmesinde aradı. 12 Ocak 1452’de Papa ile yapılan anlaşma, Ayasofya’da düzenlenen bir ayinle resmileşti. Ancak bu birleşme girişimi, halk ve din adamları tarafından sert bir şekilde reddedildi. “Latin şapkası yerine Türk sarığı görmeyi tercih ederiz” sözü, şehirdeki huzursuzluğu ve imparatorun otorite kaybını açıkça ortaya koyuyordu. Bizans, hem iç karışıklıklar hem de Osmanlı’nın artan baskısı altında çaresiz bir durumda bulunuyordu.
Osmanlılar ise İstanbul’u fethetmek için uzun süredir hazırlık yapıyordu. Yıldırım Bayezid döneminde (1399) başlayan kuşatma girişimleri, Timur tehlikesi nedeniyle sonuçsuz kalsa da, şehirde Türk mahalleleri kurulmuş, bir cami inşa edilmiş ve Müslümanlar için bir kadı tayin edilmişti. Bu adımlar, fetih için uygun bir zemin hazırladı. Fatih Sultan Mehmet, tahta geçtiğinde İstanbul’u fethetmeyi kesin bir hedef olarak belirledi. Karadeniz ve Marmara’yı kontrol altına almak için Rumelihisarı’nı inşa ettirdi, güçlü bir topçu birliği kurdurarak yüzlerce top döktürdü ve donanmasını güçlendirdi. 6 Nisan 1453’te başlayan kuşatma, 53 gün süren yoğun mücadelelerin ardından 29 Mayıs’ta Osmanlı bayrağının şehir surlarında dalgalanmasıyla zaferle sonuçlandı.
FETHİN TÜRK-İSLAM DÜNYASINDAKİ ANLAMI
İstanbul’un fethi, Türk-İslam dünyası için hem siyasi hem de dini bir zaferdi. Osmanlı Devleti, Asya ve Avrupa’daki topraklarını birleştirerek coğrafi bütünlüğünü sağladı. Bu birleşme, Balkanlar’da Osmanlı egemenliğinin pekişmesine olanak tanıdı. Karadeniz’i bir Türk gölü haline getiren fetih, Osmanlı’nın deniz ticaretinde söz sahibi olmasını sağladı. Kuzey ve doğu Avrupa’dan gelen ticaret yolları ile Karadeniz ve Akdeniz arasındaki su yollarının kontrolü Osmanlı’nın eline geçti, bu da devletin ekonomik ve ticari gücünü artırdı.
Dini açıdan ise fetih, Hz. Muhammed’in “İstanbul muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onun askeri ne güzel askerdir” hadisinin gerçekleşmesi olarak görüldü. Bu hadis, Emeviler ve Abbasiler döneminde İstanbul’u fethetme girişimlerini motive etmiş, ancak bu girişimler başarısız olmuştu. Fatih Sultan Mehmet, bu kutsal hedefi gerçekleştirerek İslam dünyasında büyük bir sevinç dalgası yarattı. Fetih, “Feth-i Mübin” (apaçık zafer) olarak adlandırıldı ve İslam dünyasında büyük şenliklerle kutlandı. İstanbul, Türk-İslam medeniyetinin merkezi haline gelerek “Belde-i Tayyibe” (güzel şehir) sıfatını kazandı. Fatih, kendisini Roma İmparatorluğu’nun meşru varisi olarak gördü ve bir Rum alimin 1466’da kendisine “Romalılar ve Dünyanın İmparatoru” unvanını vermesi, bu algıyı pekiştirdi.
Fetih, Osmanlı Devleti’ni bir dünya imparatorluğuna dönüştürdü. Bizans’ın yıkılması, Mora Despotluğu ve Trabzon Pontus Devleti gibi küçük siyasi yapıların da sonunu getirdi. Osmanlı, Balkanlar ve Anadolu’da güvenliği sağlayarak siyasi istikrarı pekiştirdi. Ayrıca, Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşme girişimleri sona erdi; bu, Ortodoks Rumların da Fatih’e minnet duymasına neden oldu, çünkü birleşme halk arasında istenmeyen bir durumdu.
AVRUPA VE BİZANS İÇİN FETHİN SONUÇLARI
İstanbul’un fethi, bin yıllık Bizans İmparatorluğu’nun sonunu getirdi. Hristiyan dünyasının önemli bir merkezi olan şehir, artık Osmanlı’nın başkentiydi. Bu durum, Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşme hayalini suya düşürdü ve Hristiyan aleminin birliğini engelledi. Bizans, İstanbul’u askeri bir üs olarak kullanarak Osmanlı’ya karşı Haçlı Seferleri düzenlenmesini teşvik ediyordu. Fetih, bu tehdidi ortadan kaldırarak Osmanlı’nın Avrupa’daki güvenliğini güçlendirdi.
Avrupa, fethin ardından doğu ticaret yollarındaki üstünlüğünü kaybetti. Karadeniz ve Doğu Akdeniz yollarının kapanması, Avrupalıları yeni deniz yolları arayışına itti. Bu arayış, coğrafi keşiflerin başlangıcı oldu ve Yeni Çağ’ın kapısını araladı. Ancak fetih, Avrupa’da beklenenden daha az tepki uyandırdı. Dinî tutuculuğun yerini akılcılığa bırakmaya başladığı bu dönemde, Avrupa devletleri iç sorunları ve siyasi çekişmelerle meşguldü. Papa’nın Osmanlı’ya karşı bir Haçlı Seferi düzenleme girişimleri, Arnavutluk Beyi İskender Bey, Macar lider Hunyadi Yanoş ve diğer devletlerin desteğiyle planlansa da, Osmanlı’nın ezici gücü karşısında bu çabalar sonuçsuz kaldı.
Avrupalı tarihçiler, fethi farklı perspektiflerden değerlendirdi. Fransız tarihçi Gustave Schlumberger, “Fetih, tarihin akışını değiştirdi ve Orta Çağ’ı kapatıp Yeni Çağ’ı başlattı” derken, Belçikalı tarihçi Jacques Pirene, fethin Avrupa’yı yeni deniz yolları arayışına yönelttiğini vurguladı. Osmanlı uzmanı Franz Babinger ise fethi “tarihin en mühim anı” olarak nitelendirdi. Napolyon’un “İstanbul, dünya imparatorluğu demektir” sözü, şehrin stratejik ve siyasi önemini çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.
FETİH SONRASI İSTANBUL
Fatih Sultan Mehmet, fethin ardından İstanbul’u yeniden inşa etmek için kapsamlı bir çalışma başlattı. Şehrin nüfusu, fetih öncesinde 30-40 bin civarındayken, Anadolu ve Rumeli’den getirilen Türk, Rum, Ermeni ve Yahudi topluluklarla canlandırıldı. Konya, Karaman, Edirne, Bursa, Gelibolu ve Filibe’den sanatkarlar ve aileler İstanbul’a yerleştirildi. Hristiyan esirler köylere dağıtıldı, şehirdeki mahalleler farklı milletlerden gelen toplulukların adlarıyla anılmaya başladı: Aksaray, Fener, Üsküplü, Yenimahalle, Tahtakale, Hasköy, Sulumanastır, Yedikule, Eyüp Sultan gibi. 1477’de yapılan bir sayıma göre, İstanbul’un nüfusu 16.324 aileye ulaştı; bu nüfusun çoğunluğunu Müslümanlar (9.486 aile) oluştururken, Rum-Ortodokslar (3.743 aile), Yahudiler (1.647 aile) ve Ermeniler (434 aile) gibi diğer milletler de şehirde önemli bir yer tutuyordu.
Fatih, şehrin harap durumdaki altyapısını onarmak için surlardan başlayarak kapsamlı bir imar çalışması yürüttü. Camiler, medreseler, hamamlar, hanlar, hastaneler ve imaretler inşa edildi. Ayasofya, camiye çevrilerek İslam dünyasının sembolü haline geldi. Topkapı Sarayı, “Saray-ı Cedîd-i Amire” adıyla Osmanlı yönetiminin merkezi oldu. Fatih Külliyesi ve Sahn-ı Seman medreseleri, ilim ve kültür hayatına yeni bir soluk getirdi. Ali Kuşçu gibi dönemin önde gelen alimlerinin katılımıyla İstanbul, bilim ve sanatın merkezi olma yolunda ilerledi. Sahn-ı Seman medreselerinde dinî ilimlerin yanı sıra tıp, astronomi ve matematik gibi aklî ilimler de öğretilerek Osmanlı’nın entelektüel birikimi güçlendirildi.
MİLLET SİSTEMİ
Fatih, Osmanlı Devleti’nin çok dinli ve çok kültürlü yapısını düzenlemek için “millet sistemi”ni hayata geçirdi. Rum, Ermeni ve Yahudi topluluklar, kendi dinî liderleri (patrik ve hahambaşı) aracılığıyla özerk bir şekilde yönetildi. Rum Patrikhanesi’ne Gennadios liderliğinde geniş yetkiler tanındı; Ermeni Patrikhanesi 1461’de kuruldu ve Yahudi Hahambaşılığı da aynı şekilde örgütlendi. Bu topluluklar, kendi dinî ve sosyal hayatlarını sürdürme özgürlüğüne sahip olurken, vergi toplama ve kendi mahkemelerini kurma yetkisiyle donatıldı. Zımmîler, İslam hukuku çerçevesinde koruma altına alındı; ancak Müslümanlardan farklı giyim, sosyal kurallar ve silah taşıma yasağı gibi ayrıştırıcı düzenlemelere tabi oldular.
Bu sistem, Osmanlı toplumunda farklı dinlerin bir arada yaşamasını sağladı. Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler, kendi geleneklerini korurken, Osmanlı Devleti’nin güçlü olduğu dönemlerde bu sistem etkili bir yönetim modeli sundu. Ancak devletin zayıflamaya başladığı 19. yüzyılda, ulusçuluk akımları bu sistemi zorladı ve zımmî topluluklar, Batılı devletlerin himayesi altına girerek Osmanlı’dan kopuş sürecini hızlandırdı.
EKONOMİK VE TİCARİ DÖNÜŞÜM
Fetih, İstanbul’u uluslararası bir ticaret merkezi haline getirdi. Osmanlı, Bizans döneminde Avrupalılara tanınan ticari ayrıcalıkları kaldırarak Müslüman Türk tüccarları ön plana çıkardı. Gümrük vergileri yeniden düzenlendi; %2 olan vergi oranı %4’e, yabancılar için ise %5’e yükseltildi. İstanbul, Bursa ve Edirne gibi şehirler, sanayi ve ticaretin can damarı oldu. Ancak, yeni hükümet yapısı, ordu ve imar çalışmaları için gereken finansmanı sağlamak amacıyla radikal ekonomik önlemler alındı. Bazı mallara el konulması ve paranın değerinin düşürülmesi gibi adımlar, uzun vadeli ekonomik büyümeyi zorlaştırdı. Yine de fetih, Osmanlı’nın Karadeniz ve Akdeniz ticaret yollarını kontrol altına alarak ekonomik gücünü artırmasını sağladı.
FETHİN DÜNYA TARİHİNE ETKİLERİ
İstanbul’un fethi, dünya tarihinde bir eşik olarak kabul edilir. Orta Çağ’ı kapatıp Yeni Çağ’ı başlatan bu olay, hem Türk-İslam dünyasını hem de Avrupa’yı derinden etkiledi. Osmanlı, iki kıtayı birleştiren bir imparatorluk haline gelirken, Avrupa yeni ticaret yolları arayışına yöneldi. Bu arayış, coğrafi keşiflerin önünü açtı ve dünya tarihinin seyrini değiştirdi. Türk denizciliği, Karadeniz ve Akdeniz’de güçlenerek Osmanlı’yı bir deniz imparatorluğuna dönüştürdü.
Avrupalı tarihçiler, fethi farklı perspektiflerden değerlendirdi. Rene Grousset, Osmanlıların Roma İmparatorluğu’nun misyonunu devraldığını belirtirken, Fernand Grenard, Osmanlı’yı Doğu Roma’nın meşru halefi olarak tanımladı. Bernard Lewis, fetihin Asya ve Avrupa’yı birleştirdiğini ve Osmanlı’yı bir imparatorluğa dönüştürdüğünü vurguladı. Napolyon’un “İstanbul, dünya imparatorluğu demektir” sözü, şehrin eşsiz önemini özetler.
EKONOMİK VE TİCARİ DÖNÜŞÜM
Fetih, İstanbul’u uluslararası bir ticaret merkezi haline getirdi. Osmanlı, Bizans döneminde Avrupalılara tanınan ticari ayrıcalıkları kaldırarak Müslüman Türk tüccarları ön plana çıkardı. Gümrük vergileri yeniden düzenlendi; %2 olan vergi oranı %4’e, yabancılar için ise %5’e yükseltildi. İstanbul, Bursa ve Edirne gibi şehirler, sanayi ve ticaretin can damarı oldu. Ancak, yeni hükümet yapısı, ordu ve imar çalışmaları için gereken finansmanı sağlamak amacıyla radikal ekonomik önlemler alındı. Bazı mallara el konulması ve paranın değerinin düşürülmesi gibi adımlar, uzun vadeli ekonomik büyümeyi zorlaştırdı. Yine de fetih, Osmanlı’nın Karadeniz ve Akdeniz ticaret yollarını kontrol altına alarak ekonomik gücünü artırmasını sağladı.
FETHİN DÜNYA TARİHİNE ETKİLERİ
İstanbul’un fethi, dünya tarihinde bir eşik olarak kabul edilir. Orta Çağ’ı kapatıp Yeni Çağ’ı başlatan bu olay, hem Türk-İslam dünyasını hem de Avrupa’yı derinden etkiledi. Osmanlı, iki kıtayı birleştiren bir imparatorluk haline gelirken, Avrupa yeni ticaret yolları arayışına yöneldi. Bu arayış, coğrafi keşiflerin önünü açtı ve dünya tarihinin seyrini değiştirdi. Türk denizciliği, Karadeniz ve Akdeniz’de güçlenerek Osmanlı’yı bir deniz imparatorluğuna dönüştürdü.
Avrupalı tarihçiler, fethi farklı perspektiflerden değerlendirdi. Rene Grousset, Osmanlıların Roma İmparatorluğu’nun misyonunu devraldığını belirtirken, Fernand Grenard, Osmanlı’yı Doğu Roma’nın meşru halefi olarak tanımladı. Bernard Lewis, fetihin Asya ve Avrupa’yı birleştirdiğini ve Osmanlı’yı bir imparatorluğa dönüştürdüğünü vurguladı. Napolyon’un “İstanbul, dünya imparatorluğu demektir” sözü, şehrin eşsiz önemini özetler.
Kaynak: Haber Merkezi