21 Haziran 2025 Cumartesi günü, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, İran’ın ana nükleer tesislerine doğrudan hava saldırıları başlattı. Bu saldırılar, İsrail’in Tahran’la olan mücadelesine ABD’nin de dahil olmasıyla Orta Doğu için bir dönüm noktası oldu. 1979 İran Devrimi’nden bu yana ABD’nin ilk kez İran’daki büyük tesislere yönelik askeri operasyon düzenlemesi, bölgesel ve küresel çapta büyük yankı uyandırdı.
İran, ABD saldırılarını “hukuksuz ve suç teşkil eden” eylemler olarak nitelendirerek kınadı ve ABD’nin tam sorumlusu olacağı “kalıcı sonuçlar” konusunda uyarıda bulundu. Misilleme olarak, İran parlamentosu dünya petrol ve gaz arzının yaklaşık yüzde 20’sinin geçtiği stratejik Hürmüz Boğazı’nı kapatma kararı aldı. Bu karar, küresel enerji piyasalarında ciddi endişelere yol açtı.
Küresel dikkatler şimdi İran’ın atacağı adımlara çevrildi. Gözlemciler, Tahran’ın ABD çıkarlarını hedef alarak çatışmayı tırmandırıp tırmandırmayacağını veya Başkan Trump’ın müzakere çağrısına uyup uymayacağını sorguluyor. Ancak bu müzakere teklifi, pratikte İran’ın tüm nükleer zenginleştirme planlarından vazgeçmesi anlamına geliyor.
İran’ın Pakistan Büyükelçisi Dr. Rıza Emiri Mogaddam, ABD’nin üç İran nükleer tesisine yönelik saldırılarına karşılık olarak Tahran’ın bölgedeki ABD tesis ve üslerini vurabileceği konusunda uyardı. İran'ın yaptığı açıklama bir kaç saat önce somutlaştı. İran ordusu Katar, Kuveyt ve Irak'taki ABD üslerini vurmaya başladı.
ON YILLARDIR SÜREGELEN GERİLİM
Washington’ın yönettiği saldırılar, on yıldan fazla bir süredir devam eden ABD-İran gerilimlerinin yeni bir zirvesini işaret ediyor. İki ülke arasındaki gergin ilişkilerin kökenleri, ABD’nin İran’ın iç işlerine siyasi müdahalesi, ülkenin petrol kaynakları üzerindeki kontrol mücadelesi, İran’ın nükleer enerji arayışı ve her iki ülkenin Orta Doğu’daki artan etkisi gibi uzun süredir devam eden anlaşmazlıklara dayanıyor.
TARİHSEL DÖNÜM NOKTALARI
ABD ile İran arasındaki gerilim, 1950’li yıllara uzanan köklü bir geçmişe sahiptir:
1951: Gerilimler, Muhammed Musaddık’ın başbakan olarak atanmasıyla başladı. CNN’e göre, 1900’lerin başından beri İngilizler Anglo-İran Petrol Şirketi aracılığıyla İran petrolünü kontrol ediyordu. Musaddık iktidara geldiğinde, İranlıların kaynakları üzerindeki kontrolü yeniden kazanma yönündeki talepleri daha da yükseldi. Musaddık’ın şirketi millileştirme çabası, İngilizleri öfkelendirdi.
1953: ABD istihbarat teşkilatı Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA, İngiltere ile koordineli bir şekilde, İran’ın demokratik olarak seçilmiş başbakanı Musaddık’ı devirmek ve Batı yanlısı Şah Muhammed Rıza Pehlevi’yi yeniden iktidara getirmek için bir darbe düzenledi. Bu dış müdahale, İran’da derin bir kırgınlığa ve uzun süreli Amerikan karşıtı duyguların körüklenmesine neden oldu.
1954: ABD ve İngiltere’nin baskısıyla Pehlevi, 1954 Konsorsiyum Anlaşması’nı imzaladı. Bu anlaşma, ABD, İngiliz ve Fransız petrol şirketlerine millileştirilmiş petrol endüstrisinin yüzde 40’ını yirmi beş yıl süreyle sahiplenme hakkı verdi.
1957: ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower’ın “Barış İçin Atomlar” girişimi kapsamında, Pehlevi ABD ile “Atomların Sivil Kullanımlarında İşbirliği” adlı bir nükleer anlaşma imzaladı. Bu, İran’ın nükleer programının temelini attı ve ABD, 1979 İran Devrimi’ne kadar bir reaktör ve silah sınıfı zenginleştirilmiş uranyum yakıtı sağladı.
1979: ABD-İran ilişkileri güçlenirken, birçok İranlı Batı etkisine direndi. Laik protestocular Şah’ın otoriter yönetimine karşı çıkarken, İslamcılar onun modernleşme gündemini reddetti. Yaygın huzursuzluk sonunda Şah’ı ABD’ye kaçmak zorunda bıraktı ve Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin 14 yıllık sürgünden dönerek yeni kurulan İslam Cumhuriyeti’ne liderlik etmesinin önünü açtı.
1980: Şah’ın ayrılmasının ardından, İranlı öğrenciler Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’ne baskın düzenleyerek 52 Amerikalıyı 444 gün boyunca rehin tuttu. Rehineler, 1981’de Ronald Reagan’ın göreve başlamasından dakikalar sonra imzalanan Cezayir Anlaşmaları kapsamında serbest bırakıldı. Anlaşmanın bir parçası olarak ABD, İran siyasetine müdahale etmeme sözü verdi. Washington buna karşılık diplomatik ilişkileri kesti ve yaptırımlar uyguladı.
1980 - 1988: Irak’ın Saddam Hüseyin’in Humeyni’nin ideolojisine karşı çıkmak amacıyla İran’ı işgal etme kararı almasıyla, ABD’nin Irak’ı ekonomik yardım, eğitim ve çift kullanımlı teknolojiyle desteklemesi, iki ülke arasındaki kötü kanı daha da kötüleştirdi. Bu dönemde elit İran Devrim Muhafızları’na katılan Kasım Süleymani, bu savaşın ön saflarında savaştı.
2015: ABD Başkanı Barack Obama, yeni seçilen İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile yüksek düzeyli görüşmelere başladı ve bu görüşmeler sonucunda, İran’ın nükleer faaliyetlerini kısıtlayacak ve buna karşılık yaptırımların hafifletilmesini sağlayacak Ortak Kapsamlı Eylem Planı JCPOA adı verilen bir nükleer anlaşma imzalandı.
2018: Donald Trump yönetimi altında ABD, 2018’de anlaşmadan tek taraflı olarak çekildi ve İran’a “azami baskı” uygulamak amacıyla yaptırımları yeniden uygulamaya koydu. İran buna anlaşma şartlarına meydan okuyarak uranyum zenginleştirmeyi artırarak yanıt verdi.
2020: Trump, 2019’da İran ordusunun bir kolu olan İslam Devrim Muhafızları Kolordusu IRGC’yi “yabancı terör örgütü” FTO olarak ilan etti. 2020’ye gelindiğinde, ABD, İran Devrim Muhafızları’nın elit Kudüs Gücü’nün başındaki İranlı General Kasım Süleymani’yi Bağdat’ta bir insansız hava aracı saldırısında öldürdü.
2023: Beş Amerikalı, Güney Kore’de tutulan 6 milyar dolarlık İran fonunun serbest bırakılması ve ABD gözetimindeki beş İranlının serbest bırakılması içeren daha geniş bir anlaşmanın parçası olarak İran’dan serbest bırakıldı.
2025: Donald Trump’ın yeniden göreve gelmesiyle birlikte, “azami baskı” kampanyası yeniden başlatıldı. Mart ayında, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e nükleer anlaşma konusunda 60 günlük bir süre tanıyan yeni müzakereler öneren bir mektup gönderdi. Hamaney, ABD’nin müzakere arayışı yerine tehdit ve dayatma yaptığını belirterek mektubu reddetti. Tahran’ın “kabadayı baskısı” altına girmeyeceğini açıkça belirtti. Umman ve İtalya’da müzakereler takip etti ve Muscat arabuluculuk yaptı. Trump, birkaç tur görüşmeden sonra ekibinin bir anlaşmaya “çok yakın” olduğunu iddia etti. Tahran da iyimserliğini dile getirdi ancak uranyum zenginleştirme hakkı konusunda ısrarcı oldu. İran-ABD görüşmelerinin altıncı turundan bir gün önce İsrail, İran genelinde saldırılar düzenledi.
Bu gelişmeler, bölgedeki tansiyonu daha da artırarak küresel güç dengelerini etkileyecek potansiyele sahip. Orta Doğu’da yeni bir krizin eşiğinde olup olmadığımızı zaman gösterecek.
Haber: Sinan Başhan / Haber Merkezi