Uzmanlar, "Ailemde yoksa bana olmaz" veya "PSA yüksekliği kesin kanser demek" gibi kulaktan dolma bilgilerin, hastaların doktor kontrollerini ertelemesine neden olduğunu belirtti. Bu gecikmeler, kanserin ilerlemesine ve tedavi başarısının düşmesine zemin hazırladı.
Üroloji uzmanları, son dönemde yaptığı açıklamada, prostat kanserinin erken evrede belirti vermeden ilerleyebildiğini ve sessiz döneminin tedavi şansını azalttığını vurgulayarak, "50 yaşından itibaren tüm erkeklerin, ailesinde prostat öyküsü olanların ise 40 yaşından itibaren yıllık üroloji muayenesi yaptırması şart. En büyük risk, geç kalmak" dedi.
Uzmanlar, biyopsi korkusunun da yaygın bir engel olduğunu ekledi. Bilimsel verilere göre, biyopsi prosedürü kanserin yayılmasına neden olmadı. Aksine, erken tanı için kritik bir adım.Uluslararası araştırmalar da bu tabloyu doğruladı.
Onkolog Dr. Mark Pomerantz, prostat kanseri mitlerini ele aldığı bir çalışmada, yüksek PSA seviyesinin mutlaka kanser anlamına gelmediğini belirterek, "PSA testi, prostat enfeksiyonu veya iyi huylu büyüme gibi durumlarda da yükselebilir. Bu, otomatik bir kanser teşhisi değil; doktorla detaylı değerlendirme şart" diye konuştu.
Pomerantz, bu yanlış algının erkekleri taramadan uzaklaştırarak gecikmelere yol açtığını ifade etti.
Benzer şekilde, Harvard Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Marc Garnick, aktif izlem (active surveillance) yönteminin düşük riskli vakalarda etkili olduğunu savundu.
Garnick'in editörlüğünde hazırlanan Harvard Prostat Hastalıkları Yıllık Raporu'na göre, bazı prostat kanserleri o kadar yavaş ilerliyor ki, hemen tedaviye geçmek yerine düzenli testlerle takip etmek, yan etkileri önlerken hayatta kalma oranlarını korudu.
Bir araştırmada, Grade Group 1 seviyesindeki hastaların üçte biri bile tedavi kararını ertelediğinde mortalite riskinde artış gözlenmedi.
Pfizer'ın prostat kanseri farkındalık kampanyasında yer alan veriler, tedavinin her zaman cinsel işlev kaybı veya idrar kaçırma gibi kalıcı yan etkilere yol açmadığına dikkat çekti.
"Tedavi seçenekleri hastaya göre kişiselleştiriliyor; cerrahi, radyoterapi veya hormon tedavisi gibi yöntemlerde yan etkiler yönetilebilir" diyen uzmanlar, bu mitin erkekleri tedaviden soğuttuğunu belirtti.
Oxford Üniversitesi'nin 15 yıllık bir çalışması da gecikmenin etkisini aydınlattı. Düşük ve orta riskli lokalize prostat kanserinde aktif izlem, cerrahi veya radyoterapi ile aynı hayatta kalma oranlarını sağlıyor, ancak idrar ve cinsel fonksiyonlardaki olumsuz etkiler 12 yıla kadar sürebildi.
Araştırmanın başı Prof. Dr. Freddie Hamdy, "Tedavi kararları aceleye getirilmemeli, ancak gecikme biyolojinin anlaşılmasını gerektiriyor" dedi.
Everyday Health'in derlediği 10 mit arasında, prostat kanserinin sadece yaşlıları etkilediği yanılgısı da öne çıktı. Gerçekte, her 10 erkekte biri ömür boyu bu hastalığa yakalanıyor ve aile öyküsü olmayanlarda bile risk mevcut.
Memorial Sloan Kettering Kanser Merkezi'nden Dr. Andrew Vickers, PSA taramasının doğru kullanıldığında 1.000 erkekte 10 ölümün önlenebileceğini hesapladı.
Uzmanlar, "Sık cinsel ilişki kanseri önler" gibi inanışların bilimsel temeli olmadığını, erken taramanın tek koruyucu yol olduğunu vurguladı.
Uzmanlar, farkındalık ayının bu yanlışları düzeltmek için fırsat olduğunu söyledi. Amerikan Kanser Derneği'nin son anketi, erkeklerin yüzde 56'sının prostat kanseri belirtilerini bile bilmediğini ortaya koydu.
Dr. William Dahut, "PCP'ler (birinci basamak hekimler), 40 yaşından itibaren riskli gruplarla tarama konuşmalı" tavsiyesinde bulundu.
Erken teşhisle başarı oranı yüzde 99'a ulaşan prostat kanserinde, yanlış inanışlar bu şansı elinden aldı.
Haber: Mina Kaymakçı / Haber Merkezi