Tarih: 02.08.2025 20:53

Bozkurt-Lotus Davası 99 yaşında: Genç Cumhuriyetin hukuk zaferi

Facebook Twitter Linked-in

2 Ağustos 1926 gecesi Ege'de çarpışan Bozkurt ve Lotus gemileri, genç Türkiye'yi Fransa ile hukuk savaşına sürükledi. Lahey'de kazanılan tarihî zafer, egemenliğimizin ve uluslararası hukukun dönüm noktası oldu.

2 Ağustos 1926 gecesi, Midilli açıklarında Türk kömür gemisi Bozkurt ile Fransız bandıralı Lotus çarpıştı. 3 Ağustos 1926 tarihli TBMM Zabıt Ceridesi'ne göre Bozkurt batarken 8 Türk denizcisi hayatını kaybetti. Kazadan sağ kurtulanlar İstanbul'a ulaştığında, henüz üç yaşındaki Türkiye Cumhuriyeti'nin tam bağımsızlık iddiası, Batı'nın alışkanlıklarıyla ilk kez hukuk zemininde çarpışacaktı.

İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, Fransız kaptan Demons ve Türk kaptan Hasan Bey'i ihmalkârlıkla suçlayarak tutukladı. 4 Ekim 1926 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinden öğrendiğimize göre Demons 80 gün, Hasan Bey 4 ay hapse mahkûm edildi. Bu karar, Fransa Dışişleri Bakanlığı'nın 25 Eylül 1926 tarihli resmî notasında yazanlar ise Genç Türkiye'de bütün gündemi değiştirdi:

Açık denizlerde bir Fransız vatandaşını yargılama hakkınız yoktur! Kaptan derhal serbest bırakılmalıdır!

Dönemin Adliye Vekili Mahmut Esat Bey, Cumhuriyet gazetesinin 9 Ekim 1926 nüshasında yayımlanan anılarında belirttiği üzere Atatürk'e şu tarihî teklifi yaptı:

Paşam, meselenin hakikatini bütün dünya görsün diye Lahey Uluslararası Daimî Adalet Divanı'na gidelim. Eğer kaybedersem memlekete dönmem. Fakat biliyorum ki kazanacağız.

Yine Mahmut Esat Bey'den öğrendiğimize göre Atatürk'ün cevabı şöyle oldu:

"Güle güle git. Kazanacağına inanıyorum. Kazanmasan da bu vatan senin yüzünü kara çıkarmaz."

ataturkun-ozellikleri-ve-stili-ataturkun-sevdigi-aksesuarlar.jpg

Lahey'deki duruşmalarda Mahmut Esat Bey, Lozan Antlaşması'nın 28. Maddesi'ni ve Türk Ceza Kanunu'nun 6. maddesini delil göstererek savunmasını yaptı. Fransız temsilci Basdevant'ın "Açık denizlerde sadece bayrak devleti yargılayabilir" iddiasına, Uluslararası Daimî Adalet Divanı tutanaklarında kayıtlı olan şu cevabı verdi:

Uluslararası hukukta bir devletin yargı yetkisini sınırlayan yazılı kural yoktur. Türkiye, egemen bir devlet olarak hakkını kullanmıştır!

Oldukça gergin geçen duruşmaların sonunda karar verildi. 7 Eylül 1927'de açıklanan karar, Divan'ın resmî raporunda "Başkan Huber'in belirleyici oyuyla Türkiye lehine" şeklinde kaydedildi. Gerekçeli karar dünya hukuk tarihine "Lotus Prensibi" olarak geçti. Genç Türkiye'nin uluslararası hukuk zaferi sonrası ortaya çıkan söz konusu prensibin en yalın açıklaması ise şu oldu:

Suçun sonuçları başka bir devletin gemisinde hissediliyorsa, o devlet de yargılama hakkına sahiptir.

Karar tüm yurtta bayram havası yaşattı. 10 Eylül 1927 tarihli Hakimiyet-i Milliye manşeti "Davayı Kazandık!" diye duyururken, Fransız Le Temps gazetesinin 8 Eylül 1927 nüshası "Türk Hukuk Zaferi" manşetiyle çıktı.

lotus-silebi.webp

Fransız hükümeti Lahey'de verilen kararı tanıdığını ilan etti. Bu zafer, Lozan'la kâğıt üzerinde kaldırılan kapitülasyonların da fiilen sonu oldu.

Davanın kazanılmasında canını dişine takarak verdiği mücadeleden zaferle çıkan Mahmut Esat Bey, 1934 yılında bizzat Atatürk tarafından "Bozkurt" soyadını aldı.

Lotus Prensibi, siber suçlardan çevre felaketlerine kadar sınır ötesi etki yaratan tüm davalarda hâlâ referans alınmaya devam ediyor. Belki de daha önemlisi bugünlerde Doğu Akdeniz'deki hak arayışımız, 1926'nın şafağında, karanlık sularda parıldayan bu irade ile yön buluyor.

bozkurt-silebi.webp

 


Haber: Mehmet Kökrek / Haber Merkezi




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —